KİTAP ÖZETİ - DÖRT ANLAŞMA
Birinci Anlaşma : Kullanacağın sözcükleri özenle seç
İkinci Anlaşma :Hiçbir şeyi kişisel algılama
Üçüncü Anlaşma : Varsayımda bulunma
Dördüncü Anlaşma: Daima yapabildiğinin en iyisini yap
+Sonradan eklenen: Beşinci Anlaşma : Kuşkucu ol ama dinlemeyi de bil!
Böyle okuyunca bunun bir "kişisel gelişim" kitabı olduğunu sanıyorsunuz, değil mi ?
Değil!
Uzak ara çok sıradışı bir kitap "Dört anlaşma"
Benim hayatıma dokunan bir yanı var, size de öneririm, o da şu: çok gergin geçeceğini düşündüğünüz bir toplantı var ise 2.anlaşmayı kendinize telkin edin: "Hiç bir şeyi kişisel algılama" sonra 1.anlaşma ile devam edin: "kullanacağın sözcükleri özenle seç" sadece bu 2 anlaşma bile yeterli. İsteyen 3-4 ve hatta 5'i de kullanabilir.
Dört anlaşma Toltek bilgeliği öğretisidir.
Toltek kelimesi bilgi yolunda olan kadın ve erkek anlamına gelir. Bu kadim öğreti bir inanç sistemine ait değildir. Toltekler yaşam sanatı uygulayıcılarıdır.
Toltek yaşam sanatı dinlemeyi bilirsek su, toprak, rüzgar,hava,ağaç ve hayvanlardan çok şey öğrenebileceğimizi söyler.
Don Miguel Ruiz (kitabın yazarı olur kendisi) der ki:
Zihnimizde depoladığımız inançların %95’i yalandır ve biz bu yalanlara inandığımız için acı çekiyoruz.
Hepimiz bir rüyada yaşıyoruz! Bu rüyadan çıkıp kolektif bilinçten özgürleşerek dört yeni anlaşma ile karşılaşırız.
Kolektif bilinç mi? o ne yahu? şu:
Biz çocukken herkesin bize kabul ettirdiği kurallara alıştırılırız hatta bu kuralları kabul ederek anlaşmamıza dahil ettiğimizde ödüllendiriliriz.
Karşı geldiğimizde cezalandırılırız.
Artık onay beklemeyi öğrenen bireyler oluruz.
Bu süreçte başkalarını da yargılayan evcileşmiş bireyler olup çıkarız. Kusurlu olduğumuza o kadar inanırız ki; kendimizi cezalandırır ve kolektif bilincin bize sunduğu anlaşmaları kabul ederiz. Toplum bize ne yapıp yapamayacağımızı söyler biz de bu anlaşmayı yaparız.
Yazarın çok enteresan bir saptaması daha var "mağdur" olmak üzerine:
Kararları alan bir parçamız var ve "mağdur rolü" oynamayı çok seviyor. Kurban suçu ve utancı taşıyor: “Zavallı ben! yeterince iyi değilim, yeterince zeki değilim, yeterince çekici değilim, sevgiye layık değilim, fakirim!” diyen parçamız. İçimizdeki büyük yargıç da kabul ediyor ve “Evet, yeterince iyi değilsin” diyor.
Kitap tam bu noktada kendimizle barışmak, "dingin olmak" ve kolektif anlaşmayı hile kodu ile esnetmek için tam 4 tane kuralı peş peşe müthiş örneklerle anlatmaya başlıyor:
1.ANLAŞMA:
KULLANACAĞINIZ SÖZCÜKLERİ ÖZENLE SEÇİN!
Sözler bizim YARATMA GÜCÜMÜZDÜR! Hangi dili konuşursak konuşalım her şeyi sözler aracılığı ile gerçek kılarız.Niyetler söz aracılığı ile şekil bulur.
Uyulması gereken en zor anlaşmalardan biridir. Çok kolay gibi görünebilir. Ama düşünceleri dizginlemek zordur. Sözleri akıllıca seçmek, hele de gerginlik altındayken çok çok zordur.
Sözlerle gerçeklik yarattığımızın farkında olmadığımız için, sözleri kötüye kullanarak kendimiz için kötü gerçeklikler yaratıp dururuz.
Zihin toprak, düşünceler ve kullanılan sözcükler ise tohumdur.
Kişiler konuştukları ile hem kendileri, hem de konuştukları kişi için sihirli tohumları ekerler.
Kelimeler sihirdir.
Mutluluğunuz size bağlıdır ve sözü nasıl kullandığınızla ilintilidir.
Eğer biri size "Neyin var? çok hasta görünüyorsun" der ve siz de bu söze inanırsanız anlaşma yapmış olursunuz. Beden ortada hiçbir şey yok iken bile hasta olmaya çalışır. Zihniniz bu gerçekliği inandığınız ve anlaşma yaptığınız şey için harekete geçirir ve olur!
Size gerçek bir hikaye anlatayım:
Yıllar önce çalıştığım firmada bir gün işe yeni biri başladı. O kişiyi daha önceden de tanıyan çok yakın bir arkadaşım çocuğu görünce, sadece o anda, 10 saniye içinde, iki arada bir derede, biz başka birşey ile uğraşırken, yüzünü ekşitip: "off! tanıyorum bu çocuğu! çok kavgacı biridir, herkesle takışır, en son müdürünün üstüne yürümüştü...Aldık başımıza belayı" dedi!
Çınnnnn!
Beynim hemen harekete geçti. Anında bir anlaşma yaptı.O söz ile büyülendi.O yeni gelen çocuk artık "kavgacıydı" !
Ve ben 3 yıl boyunca o "kavgacı" arkadaş ne zaman sorun çıkaracak diye bekledim. Hiç ısınamadım. Fecii bir önyargı besledim.
Ama yok! yıllar geçti, çocuk bırakın kavgayı gayet de sakin ve olumlu biriydi. Kimseyle kavga etmedi.Kimseyle dalaşmadı.Benim serin durmama aldırmadan saygısını sürdürdü. Ama olan oldu tabii! 3 senem 1 söz uğruna ona soğuk davranarak geçti. "Her an sorun çıkarabilir" ...anlaşmam buydu! sonra dayanamadım, bir gün o anlaşmayı bozdum.Bu saygıdeğer arkadaşımdan özür diledim.Büyü bozuldu :)
Ne kadar epik bir durum, değil mi?
Modern çağın büyüleri: Sözler !
Siz de işe başladığınızda sizin hakkınızda ne söylendiğini bilmiyorsunuz. Belki de size mesafeli davranan kişiler "büyülü"
Dedikodunun zihnimizde bir bilgisayar etkisi yaptığını söylüyor yazar
Sözleri yanlış kullandığımız her an bir bataklığa sürükleniyoruz.
Birinci anlaşmada yapmamız gereken:
Sözcükleri seçerken kusursuz, günahsız, sevgi dolu, güzellik ve gerçeklik içeren kelimeler kullanmak gerekliliği!
Ayrıca başka insanların bize anlatmış olduğu olumsuz kelimeleri almamak bir o kadar önemli. Konuşurken de düşünmek gerekiyor. Ağızdan kelime çıkmadan bu kelime karşımdaki kişiye, bana ve bu ortama hizmet ediyor mu? sorusunu sormak gerekir. (aslında düşünce zihinde başlar ağızdan çıkmasa da düşünerek yaratmak mümkün olduğu için iyi düşünmeyi alışkanlık haline getirmek daha iyidir)
Ben dışarıdan gelen anlaşma yapmak istemediğim fikirlere ‘’Enteresan bakış açısı! tabii senin bakış açın’ diyerek bu düşünce ile anlaşmayı iptal ediyorum. Kontratı iptal ediyorum beynimde!
Sadece birinci anlaşmayı uygulayarak bireysel özgürlüğe, bolluk bilinci ve başarılara ulaşmak mümkün.Kendimiz dahil, her konu ile ilgili batıl inanç ve öyküler üretiriz.
Sözlerinize gösterdiğiniz dikkat ve seçimlilik size bir şey kazandırır: Bağışıklık!
Negatif telkinlere karşı bağışıklık kazanırsınız ve zihniniz kara büyü ile gelen sözler için verimli bir ortam oluşturmaz. Böyle bir zihin sadece sevgiden gelen sözler için verimli olur.
Bu anlaşmayla neler yaratabileceğinizi bir düşünün. Korku rüyasını aşarak farklı bir rüya yaratabilirsiniz. Cehennem gibi bir ortamda yaşayan yüzlerce insanın arasında bile cennette yaşayabilirsiniz. Çünkü artık cehenneme karşı bağışıklık kazanırsınız.
2. ANLAŞMA
HİÇ BİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN!
Tolteklere göre tüm hayatımız bir rüyadır. Buna dayanarak diğer kişinin yaptığı her davranış biçimi kendileri ile ilgilidir. Herkes kendi rüyasını yaşar. Bu rüyalar bizimkinden tümü ile farklıdır.
İnsanların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır.
Ruiz der ki: birisi size sen çok çirkinsin derse bunu kişisel algılamayın.Çünkü gerçek şu ki; o kendi duygu, düşünce ve inançlarını ifade ediyor.
Bu kişinin size gönderdiği zehiri kabul etmek sizin "kişisel algılamanız" demek.
Zehiri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız ve kendi gerçeğinizi yaratırsınız.
Bu anlaşmayı kabul etmemek sizin elinizde. Biri sizinle bir kırgınlık, kızgınlık yaşıyor size hakaret ediyorsa bu onun rüyasıdır. "Bunu kabul etmiyorum" diyebilir ya da "ne kadar enteresan" olduğunu söyleyebilirsiniz.
Diğer insanlar merkeze sizi koyan hiçbir şey yapamaz. Yaptıkları her şey kendileri ile ilgilidir. Herkes kendi zihninde oluşturduğu rüyayı yaşar. Söylediği kendi geçmişi ile alakalıdır.
-"Berbat bir sunum!"
Sizin aslında berbat bir sunum yaptığınızı ispatlamaz. Söyleyen kişinin kendisiyle alakalıdır. Bir şeyi kişisel algıladığınızda onların bizim dünyamızın nasıl olduğunu bildiklerini varsayarız. Kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız.
Bir kişi size ne kadar mükemmel olduğunuzu söylüyorlarsa bu övgülerden de etkilenmemek gerekiyor. Neden? çünkü o onun sizin hakkınızda yarattığı bir illüzyon. Gerçek değil
Gerçek olan ne biliyor musunuz? siz kendi yanağınızdan makas alıp "aferin sana" diyebiliyor musunuz, o!
Hah! tam böyle düşünür ve "olayı çözdüm" diye düşünürken Miguel Ruiz yine çıkıyor sahneye, gülerek diyor ki: "kendiniz hakkındaki düşünceleriniz bile doğru olmayabilir! bu nedenle duyduğunuz her şeyi kişisel olarak zihninize almanıza gerek yoktur. Zihin kendisiyle konuşma yeteneğine sahiptir, ancak bazen zihninizde bir ses duyarsınız ve bunun nereden geldiğini bilemezsiniz. Öylesine yaratmış olduğunuz bir inanç olabilir. Kendinizi bile kandırabilirsiniz"
Hiç bir şeyi kişisel almayın, çünkü bir şeyleri kişisel olarak alarak kendinizi herşey için acı çekmeye ayarladınız. İnsanlar farklı düzeylerde ve farklı derecelerde acı çekmeye bağımlıdırlar ve bu bağımlılıkların korunmasında birbirimizi fecii destekliyoruz.
Bana "Murat, söylediklerin beni incitiyor" da diyebilirsiniz. Ama sizi inciten benim söylediklerim değildir. Söylediklerim sizin yaralarınıza dokunduğu için incinirsiniz. Sizi inciten sizsiniz.
Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam. Bu size inanmadığım ya da güvenmediğim için değil, sizin dünyayı farklı gözlerle, kendi gözlerinizle gördüğünüzü bildiğim içindir. Filmin tümünü zihninizde yaratan sizsiniz.
Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, başrol oyuncusu da sizsiniz. Diğer herkes yardımcı oyuncudur. Bu sizin filminiz :)
3.ANLAŞMA
VARSAYIMDA BULUNMAYIN
Başkalarının ne yaptığına, ne söylediğine dair varsayımlarda bulunuruz.
Varsayımda bulunduğumuz şeylere o kadar çok inanırız ki sonra bunu gerçek olarak görmeye başlarız. Gerçek olduğuna yemin bile edebiliriz. Başkasını ikna etmeye çalışırken bu varsayımın içene düşeriz. Doğrunun ne olduğunu bilmek ve açıklığından korkarak, gerçeği bilmeye cesaret edemeyerek, açıklama istemekten korkarak, varsayımlarda bulunuruz. Varsayımlarımızı kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz.
Hayal kırıklıklarının ve alınganlıkların altında beklentiler ortaya çıkar.
Beklentiler, karşımızdaki kişinden beklediğimiz şeyden o kişinin haberi olduğu varsayımı ile hayal kırıklığı ve alınganlıklar oluşturur, kırılırız ,üzülürüz. Bu hayal kırıklığı ile daha büyük varsayımlar kurarız.
Varsayımlar üst üste yığılır ve büyür. Kendimizce doğru olduğuna inandığımız bir sürü varsayım ile birlikte soru sormaya korkan, gerçeklikten uzak bireyler oluruz.
İletişim dünyası içinde soru sorma cesaretinden yoksunuz. O beni seviyorsa, o benim arkadaşımsa,annemse, sevgilimse, kardeşimse ne istediğimi bilir ya da bilmelidir yanılsaması yaşarız. En büyük zehir de tam da burada üretilir.
"Eğer birisi beni seviyorsa ne istediğimi, neler düşündüğümü ve hissettiğimi bilmelidir"
Oy oy oy! ne epik bir varsayım!
En yakınlarımız hatta kendimiz için bile anlaşılır değiliz.
Bu anlaşmayı (Varsayımda bulunmayın) hayata geçirerek ne istediğimizi söylemekten çekinmeyen, oldukça açık ve net bireyler oluruz.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Edindiğimiz bilgi kadar bilmeliyiz, boşlukları, başkalarının boşluklarını varsayımlarla doldurmamalıyız. Bu anlaşma uygulandığında bireysel özgürlük içerisindeyizdir. Varsayımda bulunmak sıfat yüklenmemiş yalanın ta kendisidir.
Kendinizi varsayımlardan uzak tutmanın yolu soru sormaktır. İletişimin açık olduğundan emin olun.
Eğer anlamıyorsan sor!
Üçüncü anlaşmayı uygulayın; Varsayımda bulunmayın!
Bu zordur. Çünkü genelde tam zıddı şekilde davranırız. Alışkanlıklarımız ve rutin davranışlarımız içinde varsayımda bulunduğumuzu fark etmeyiz bile. Çünkü bilme ihtiyacımızı ancak böyle doyuma ulaştırırız. Çünkü bu yolla iletişim kurmakla gelebilecek risklerden sakınırız.
Varsayımda bulunmadan, açık iletişim ile, soru sorarak tüm ilişkileriniz değişir. Bu anlaşmayı alışkanlığa dönüştürdüğünüzde tüm yaşamınız da dönüşür!
4.ANLAŞMA
DAİMA YAPABİLDİĞİNİN EN İYİSİNİ YAP
Yaşamda ne öğrendiysek uygulama yolu ile öğrenmişizdir. Yürümek,konuşmak ne varsa pratikler vs.
Değişim eylemin sonucudur. Dördüncü anlaşma ilk üç anlaşmanın eylemidir.
En iyisini yap!
Hayattan vazgeçip zevk almadan, bir ödül bekleyerek en iyisini yapamazsın.Kendini yıpratarak en iyisini yapamazsın.
En iyisini yapmak zevk alarak ve düzenli bir şekilde, yaptığın şeye kendini vermek demektir. Yaptığın şeye kendini vererek aşk ile yapmak.
Enerjini yaptığın işe verirsen daha fazla üretebilirsin. Enerjini vererek kısa süre çalışmak, daha uzun süre kendini işe vermeden çalışmaktan iyidir. Böyle bir yaşam şekli insanı üretken kılar. Üretken olmak tam bir tatmin sağlar. Yapılan eylemi bir ödül beklemeden, takdir ,beğenilme hatta maddi bir beklenti olmadan yaptığında tam bir üretkenlik ve doyum sağlarsın.
Acısını aşmak isteyen bir adam kendisine yardım etmesi için Budist tapınağındaki bir ustaya gider.
Adam ustaya sorar: "Usta! eğer günde 4 saat meditasyon yaparsam yüksek bilince ulaşmam ne kadar sürer?"
Usta adama bakar ve yanıt verir: "Eğer günde dört saat meditasyon yaparsan belki 10 yılda yüksek bilince ulaşabilirsin"
Adamın gözleri parlar. Yine sorar: "Usta peki günde sekiz saat meditasyon yaparsam yüksek bilince ulaşmam ne kadar zaman alır?"
Usta adama bakar ve yanıt verir: "Eğer günde sekiz saat meditasyon yaparsan belki 20 yılda yüksek bilince ulaşabilirsin"
Adam şoka girer. Sorar: "Ama daha çok meditasyon yaptığım halde neden daha uzun zaman alıyor?"
Usta tebessüm eder. "Sen bu dünyaya hazzı ve yaşamı feda etmek için gelmedin. Yaşamak, mutlu olmak ve sevmek için buradasın. Eğer iki saatlik bir meditasyonda yapabileceğinin en iyisini yapabildiğin halde, sekiz saat meditasyon yapmaya kalkarsan yorgun düşersin, amacından saparsın ve yaşamdan haz alamazsın. Yapabildiğinin en iyisini yap"
Yapabildiğinin en iyisini yapmaya çalışmak üretken olmak ve kendinize karşı iyi olmakla sonuçlanır.
Harekete geçersiniz. Her işi zevk aldığınız için yaparsınız. Bir ödül beklediğiniz için değil.
Beklentinin kendisi engelleyici bir enerji üretir.Beklenti olmadığında ödül fazlası ile gelir.
‘’Beklenti içinde değil, beklenti halinde olmalısın’’
İnsanı özgür kılan şey içinde pişmanlık taşımamasıdır. İçinizdeki her "keşke" sizi tutsak kılar ve kendinizi yargılamaya başlarsınız.
Dördüncü anlaşma bizi şimdi'ye getirir. Geçmişte ki rüyaları bırakmayı seçtiğimizde, an’ın içinde yaşamaktan haz alırız. Yaşam istediğimiz ve hayal ettiğimiz şekilde akmaya başlar.
Daima en iyisini yaptığınızda dönüşümün ustası olursunuz. Uygulama kişiyi ustalaştırır. En iyisini yaparak usta olursunuz. Buna bir de bilinçli pratik eklendi mi "en iyisi" olursunuz.
Bilinçli pratik ve en iyisi olmak denince de yaz döneminde 2 kitap okumak istiyorum, bunlar hangisi olsun bilader? sorunun yanıtı gelir benden:
Seth Godin'in Dip adlı kitabı ve Anders Ericsson'un Zirve adlı kitabı
(kitapların isimleri de acaip tezatmış, yeni fark ettim :) )
Don Muguel Ruiz der ki;
Bu dört anlaşmayı yaşama geçirdiğinizde cehennemde yaşamanız olanaksızdır.
Bu dört anlaşmayı düzeltmek kolay olmayabilir.Birçok kez kendimizi kötü şeyler düşünürken, herşeyi kişisel algılarken, varsayımlarda bulunurken, yaptıklarımızı geçiştirerek yaparken yakalayabiliriz!!!
İşte bunları yakalamaya başlamak fark etmek demektir ve fark ettiğimizde dönüşüm başlar.
Fark ettiğimize yeni anlaşmalar için yerler açılır.
Ve Don Muguel Ruiz zorlu dört anlaşmanın zorluğu dolayısı ile tüm gerçeği sözler olmaksızın, hakikatin gözünden görmeyi ele alan beşinci anlaşmayı başka bir kitaba bırakmıştır. Ve Beşinci anlaşmayı oğlunun ısrarı üzerine yayınlamıştır.
Kesinlikle "bu 4 anlaşma kitabu tuttu, hadi 5. anlaşma icat edeyim" havası yok adamın. Hiiiç öyle bir beklentisi de yok hayattan. 5.anlaşma kitabını okuyunca anlıyorsunuz zaten
5. ANLAŞMA
KUŞKUCU OL AMA DİNLEMEYİ DE BİL!
Dört Anlaşma, hayatı gereksiz acılara boğan binlerce anlaşmayı bozmanın yollarını gösteriyordu, Beşinci Anlaşma ise doğarken olduğumuz kadar saf ve sahici olmanın gücünü, özgürlüğünü keşfetmemizi sağlıyor.
Ne demiş: "Kuşkucu ol ama dinlemeyi de bil’’
Nedir kuşkucu olmak?
Kuşkucu olmak, ben akıllıyım hiçbir şeye inanmam gibi bir paranoya değildir.
Kuşkucu olmak, duyduklarımızın hepsine inanmamaktır. Kuşkucu olmak tüm insanların yalanlara inandığının bilincinde olmaktır.
Hepimiz bir şekilde yalan söyleriz bu yalancı olduğumuzdan değil inandıklarımızdandır.
Mesela bu Tıp camiasında çok yaşanır, bir süre bir gıdanın (mesela yumurta, mesela domates) zararlı olduğuna inanılır, sonra yararlı olduğuna. Bu kişiler hakkında firmadan para mı alıyor diye şüpheye bile düşenler vardır. Sadece bu kişilerin gerçeğinin değişmesinden kaynaklanır.
Ya da şu an Güney bölgesi hatta tüm Türkiye’nin sorunu olan Turizm konusu, turist yok, bu dönem zorlu geçecek ,aç kalacak çok insan vs gibi söylentiler, içinde açlık yokluk ve küçülme korkusunu barındırır sen bu anlaşmayı onaylayarak yaşamayı seçersen bu senin yarattığın rüyadır.
Covid döneminde işleri çok kötü olan da var, çok iyi olan da.
Hiç ev satılmıyor diyen de var, 5 dakika yerimizde oturamıyoruz, devamlı ev gösteriyorum diyen emlakçı da
Türkiye batıyor diyen de var, Türkiye en iyi büyüyen ülke diyen de
Altın dibi görecek yorumunu izleyebilirsiniz youtube'da, Altın 800 TL olacak diye kesin konuşan ekonomist de var bir altında...
Hepsini dinle, kuşkucu yaklaş, herkes kendi doğruluğunda aktarıyor, hepsi doğru, hiçbiri doğru değil.
Bunu en iyi anlatan şarkı 90'lı yıllardan EXTREME diye bir grup vardı, onun bir şarkısı. Bu grubu siz "more than words" adlı ballad şarkısı ile hatırlarsanız, ben ise "3 sides to every story" adlı şarkılarının Who cares bölümü ile (şarkı 22 dakika)
Dinleyin enfestir...
Söylenenlere kuşkucu bakarak anlaşmayı kabul etmediğimizde, tüm dört anlaşmayı uygulamaya geçtiğimizde kendi geleceğimiz ile düşlediğimiz rüyamızı yaşarız..
Kuşkucu olurken dinlemeyi de bilmek gereklidir. Dinleyerek karşımızdaki insanı anlarız ve iletişimimiz büyük ölçüde düzelir.
Kuşkucu olmak başkalarının bakış açılarını gerçek olarak görmemektir.
Kuşkucu ol, çünkü duyduklarının çoğu doğru değil.
İnsanların sembollerle konuştuklarını ve bu sembollerin hakikat olmadığını biliyorsunuz. Semboller ancak bizler mutabık olduğumuz sürece hakikattirler, gerçekten hakikat olduklarından değil. Ama anlaşmanın ikinci kısmı çok basit bir nedenle dinlemeyi bil: Dinlemeyi öğrendiğinizde insanların kullandıkları sembollerin manasını, hikayelerini anlarsınız ve iletişim büyük ölçüde düzelir.
Sonra belki bu dünyada yaşayan tüm insanlar arasındaki kargaşa gider, yerine berraklık hakim olur.
Dinlemek iletişimde son derece önemlidir. Dinlemeyi öğrendiğinizde insanların ne istediklerini tam olarak bilirsiniz. Bir kez ne istediklerini bilince, o bilgiyi nasıl kullanacağınız size kalmıştır.
Başkalarının hikayelerini anlayabilirseniz, onlar da sizinkini anlayabilir ve birlikte düşlerin en güzelini, yaratabilirsiniz. Ama önce epeyce öğrenilmiş şeyi tersine çevirmeniz gerekir ve beşinci anlaşma bu iş için bir başka mükemmel araçtır.
Beşinci anlaşmayı anlıyorsanız, görebildiğiniz bir şeye inanmanızın neden gerekli olmadığınız da görürsünüz. Hakikat sözlerle gelmez. Hakikat sessizdir. Öylece bildiğiniz bir şeydir; kelimeler olmadan hissettiğiniz, sessiz bilgi denilen şey. Kendinizi hakikate açıp dinlemeyi öğrenince, tüm semboller değerlerini kaybederler ve geriye sadece hakikat kalır. Bilecek, haklı çıkartacak hiçbir şey yoktur.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, insanlardan her türlü görüş ve hikaye dinlersiniz. Hayatta ne yapmanız gerektiğini size anlatmaya can atan müthiş masalcılara rastlarsınız:’’Şunu yapmalısın, bunu yapmalısın, şöyle böyle olmalısın’’
Onlara inanmayın.
Kuşkucu olun ama dinlemeyi bilin sonra da seçiminizi yapın.
Hayatta yaptığınız her seçimden sorumlu olun. Hayat sizin; başkasının değil ve onunla ne yapacağınız hiç kimseyi ilgilendirmez!
.....
Ara ara dönerek okuduğum kitaplardan biri Dört anlaşma
Koşturmaca ve kaos içerisinde insanı "dingin" yapabiliyor bir süreliğine.
En güçlü antidepresan kadar etkili bir kitap :)
Yıllar geçip de bu kitabı defalarca okuduğumda 6. anlaşmamı da ben yarattım:
"BAZEN OLMAZ"
Ama çabaya devam :)
Bazen ne yaparsanız yapın olmaz. Ne kadar isteseniz de olmaz. Çabalasanız da olmaz. Çaba kutsaldır. En iyisini yapmak haz verir. Olasılık %99,9 bile değildir, %100'dür, herşey kusursuzdur, Ama;
Bazen olmaz. Hemen başa sarın. 5 anlaşma ile kucaklaşın. Olmaz denen olabilir. Neden? çünkü: "Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık"
Vazgeçmeyin
BİTÜMEN & OİL - SUPPLY & SALES MARKETİNG
3hMurat bey ellerinize sağlık. Muhteşem bir özet paylaşımı olmuş. Çok teşekkür ederim
.
3hBunu sevdim
Publisher @ Terazi Yayıncılık | Analyst @ Center for Eurasian Studies
4hÇok güzel kitaplardır. Paylaşımınız için çok teşekkürler. 🙏🏼
Pharma Industry Executive
1ayHarikasin ustad🥰