Korkular ve Hırslar
Korkularımız ve hırslarımız arasında yaşıyoruz.. Kaybetme korkusu ve kazanma hırsı.. İnsanoğlunun bu ilkel içgüdüleri ne kadar zaman geçerse geçsin değişmiyor. Varoluştan bu yana medeniyet ne kadar gelişirse gelişsin sadece korkuların ve menfaatlerin içeriği ve şekli değişiyor, özü aynı kalıyor. Peki birbirini zaman zaman desteleyen, zaman zaman çelişen bu duygular gelişimin lokomotifi mi? Yoksa düşmanı mı acaba?
Bu sorunun cevabını vermek tabi ki kolay değil. İnsanlık en başından beri birbirine zıt kavramların çelişkileri arasında varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bir taraftan inşa etmeyi, var etmeyi, ilerlemeyi, bir taraftan da kurduğu her şeyi yerle bir etmeyi seviyor. Tüm bu inşa etme ve yok etme eylemlerinin temelinde yatan ise yine korkular ve hırslar.. En küçük bireysel aksiyonlardan en önemli toplumsal hareketlere kadar aslında itici güç aynı..
Tarihin tozlu sayfaları sayısız örneklerle dolu. En yakın geçmişe, dünyanın geçirdiği 2 büyük dünya savaşına bakalım. İlk dünya savaşından hemen önce tam medeni dünya düzeni filizlenirken, insan hakları, hukuk devleti, bağımsızlıktan bahsedilirken; emperyalizmin çöküşü başlamışken birden bire kendi kurduğu dengeleri altüst etmedi mi insanoğlu? Neden? Devletlerin toprak ve kaynak yağması sırasında daha fazla pay alma hırsı ve güçlerini kaybetme korkusu yüzünden.. Her savaş, medeniyeti en az 10 yıl geriletirmiş. Dolayısıyla elleriyle yarattığı mental değişim ve medenileşme adımlarını geride milyonlarca ölü, yerle bir edilmiş bir sürü şehir ve yok olan bir sürü bilgi birikimi bırakarak geriye doğru fırlattı attı dünya..
Bu yıkıntıların arasından yine küllerinden doğdu ve içindeki durdurulamaz gelişim içgüdüsüyle bir endüstri devrimi yarattı insanoğlu. Bu devrimin getirdiği üretim, istihdam, tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş sürecinde dünya tam yaralarını sararken tekrar korkular ve hırslar filizlenmeye başladı. Bu sefer teknolojinin gelişimiyle eldeki teçhizatın gücü de arttı ve yıkımlar çok daha büyük çaplı, acımasız oldu. Ve medeniyet yine geriye doğru sürüklendi.. Kayıplar, yıkımlar, yok olan kaynaklar, tecrübeler, değerler, bilgiler..
Bu iki ileri bir geriler insanlık var olduğu sürece devam edecek. Çünkü hep bir şeylerden korkacağız ve hep daha fazlasını isteyeceğiz. Tüm toplumsal eylem ve aksiyonlar da zaten bu temeller üzerine yapılanmış durumda. Kişisel hayatımıza yön veren korkular ve menfaatler yaşamın devamı için de olmak zorunda.. İnsanı ayakta tutan, yaşamasını sağlayan denge bu. Tehlikeli olan bireylerin ve küçük güçlü grupların dünyalarındaki küçük korku ve hırslarının büyük dengelerin büyük ve tahrip gücü yüksek korku ve çıkarları uğruna kullanılması.. İşte zaten bu noktada kendimizi korumamıza ve daha ileriye gitmemize neden olan korkular, birden dünyaya ve geleceğimize yönelmiş silahlara dönüşüyor. Ve bugün medeniyetin geldiği teknolojik ve bilimsel gelişim göz önüne alındığında dünyanın bir büyük yıkımı daha kaldırması mümkün görünmüyor maalesef.
Küçük ya da büyük hırslarımızın ve korkularımızın yıkıma değil gelişime ve iyileşmeye yön vermesi için tek çözüm ve çözülme yolu ise aydınlanma ve eğitim! Eğitim, fakat beynimizi bağlayan düşünce zincirlerini kıran, tabusuz dünyayı sorgulamamazı sağlayan, neden, niçin korktuğumuzu, neyi, ne için istediğimizi iyi tesbit edebilmemizi sağlayan bir düşünce sisteminin önünü açan, soran ve sorgulayan bir eğitimden bahsediyorum. Aksi takdirde korku ve menfaatleri üzerinde oynamaya hazır aportta bekleyen nice tehlikelere karşı savunmasız kalacak insanoğlu..
FEYZA ÇOBAN
Country IT Unit Manager/IT Account Manager Europe 2
7yBu yıl ki PISA sonuçları tam da eğitimde ne durumda olduğumuzun güzel bir göstergesi!