Kredicinin El Kitabı-6.Karlı İşletme için düşük maliyetli kaynaklar

İşletmeler için uygun kaynak yapısı hangisidir? İşletmeler, dönen varlıklarını yani işletme sermayelerini ve/veya duran varlıklarını yani yatırımlarını finanse etmek ve bunları kullanarak iş yapmak (mal veya hizmet satmak) için kaynağa, fonlamaya ihtiyaç duyarlar.


İşletmeler iki yerden kaynak bulurlar. Bunlardan birincisi Öz Kaynak, yani işletme sahibinin işe yatırdığı tutar. İkinci kaynak ise, üçüncü taraftan mal yada para olarak alınan ödünçler, yani yabancı kaynaklar.


Bu kaynakların maliyet yapısını inceleyerek işletmelerin nereden kaynak bulması yararınadır onu anlamaya çalışalım.


Özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletme sahiplerinin çoğu öz kaynağın maliyeti yoktur diye düşünmektedir ama, öz kaynağın maliyeti, işletme sahibinin işten beklediği ve koyduğu paraya kazanmak istediği kazançtır, buna kar beklentisi deriz. Çünkü işi kuran (yatırımcı iş sahibi) o işe para yatırarak henüz sonucundan emin olmadığı bir risk almaktadır. Buna risk pirimi de diyebilirsiniz.


Siz bir iş yapsanız ve o işe bir para yatırsanız, yatırdığınız paraya yılda ne kazanmak isterdiniz? Herhalde bankanın verdiği faizden daha fazla kazanmayı beklersiniz değil mi, eğer beklemiyorsanız boşuna risk alıyorsunuz demektir. İş yapmak yerine paranızı bankaya yatırın, size zahmetsiz yılda bugünlerde en az %10 net ödesinler, siz de keyfinize bakın. Peki bankaya yatırmadığınız takdirde ve işe yatırdığınızda %10 un üzerine ne kazanmalısınız, %12 yeter mi? Bence yetmez, tecrübeliler diyor ki garantili getirinin en az iki katı kadar kazanmak risk almanın en az getirisi olmalı, yani bugünlerde %20. İşte risk alırken anlamlı bir beklenti. Dolayısı ile şirkete koyduğunuz paranın yaklaşık ne kazanması gerektiği konusunda emin olunuz. Öz Kaynakları, ödenmiş sermaye ve birikmiş karlar olarak düşündüğümüzde, ödenmiş sermaye kısmını şirketi tasfiye edene kadar, karı ise dağıtım yapana kadar çoğu zaman ortağa geri ödemiyoruz. Bu rakamların toplamı üzerinden bu gelir, kar beklentisi hesabını sürekli yapmak lazım.


İkinci kaynak ise yabancı kaynak. Bu da kendi içinde ikiye ayrılıyor, mali yani para olarak alınan ödünçler ve ticari yani mal olarak alınan ödünçler. Mali kaynağın maliyeti açık olarak belirtiliyor adı faiz. Alabilirseniz, bir de satacağınız mala karşılık nakden avans alınabiliyor ancak, istisnai iş kolları hariç günümüzde çok yaygın olmayan bir fonlama şekli. Aslında en ideali. Örneğin telefona kontör yükleme, İstanbul şehir kartına para yükleme, yani bedeli avans olarak öde hizmeti ya da malı sonra al kullan. Nasıl muhteşem değil mi, kaç iş kolunda bu imkan var dersiniz, çok fazla değil.


Ticari kaynağın maliyeti ise çoğu zaman fiyatta gizli. Peşin aldığınız bir mala ödenen fiyat ile vadeli olarak aldığınız malın fiyatı arasında önemli miktar fark var. Dolayısı ile ticari kaynağın maliyeti fiyatta gizli ama gerçekte maliyeti peşinde olsa vadeli de olsa var, adına fiyat diyoruz. Bir diğer adı alınan malın (alışların) maliyeti. Alımda razı olunan fiyat. Eğer anlaştığımız vadedeki ödeme aksatılmaz ise ilave bir maliyet oluşmuyor. Çoğu zaman malı alan bu fiyata razı unutmamak gerekir.


Genel olarak anladığımız, işletmenin iş yapmak için elde ettiği tüm kaynaklar maliyetli olduğudur. Tabii ki en uygunu, alabilirseniz satacağınız mala karşılık avans almak, ama genel olarak bulunabilecek kaynak ise mal olarak alınan ve ödemesi vadeli olan ticari kaynaklar. Çoğu zaman mal alan piyasadaki rekabet nedeniyle, uygun fiyatlı alım yapabiliyor. Tekel ya da Monopol işletmelerden alınanlar elbette hariç.


Yabancı kaynakların bir diğer önemli unsuru ise geri ödenecek olmasıdır. Yabancı kaynakları bir yıl içerisinde geri ödeyecek isek kısa vadeli, bir yıldan uzun sürede geri ödeyecek isek uzun vadeli kaynak olarak sınıflıyoruz.


İşletme sahibi şimdi bu kaynakları kullanarak iş yapacak ve bu paraları varlıklara kullanmaya başlayacak. Bu paraları hangi varlıklara kullanması gerektiği en kritik karar olarak karşısına çıkıyor.


Şirket sahibi, kaynakların maliyeti olduğuna göre, bu maliyeti kazanacağı yerlere bu kaynakları kullanması gerekiyor. Yani kar edeceği ve bu karında, kullandığı kaynakların maliyeti artı kendi işletme giderleri ve kar beklentisine en az eşit olması gerektiğini unutmamalı. Eğer kar edemeyeceği bir varlığa kullanmak zorunda ise, bu kullandığı kaynakların maliyetini de, diğer kar edeceği varlıklardan kazanması gerektiğini, dolayısı ile kazanç yükünü artırdığını, işini zorlaştırdığını hiç unutmamalı.


Şirket açısından en ideali en ucuz maliyetli kaynaklar ile işini ve yatırımlarını finanse etmek olmalı. Bunu sıralarsak alınan ticari avanslar ve ticari mal alımlarından doğan borçlar birinci sırada, mali borçlar ikinci sırada ve öz kaynaklar üçüncü sırada olmalı. Bu kaynakların maliyet yapısının matematiğine ileriki bölümlerde değineceğiz. Buna ''ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti'' adını vereceğiz. İşte aktif getirisinin bu maliyet yapısından yüksek olması gerekecek.


Aklınıza, öz kaynaklar en az olursa başka riskler doğar, diyeceğiniz bir soru geldiğini görür gibi oluyorum ama, acele etmeyin onları da konuşacağız. Bir işletme eğer kendini bahsettiğimiz sıradaki kaynaklar ile fonlamaz ise satışlarının üzerine yüklemesi gereken kaynak maliyeti oldukça çoğalıyor, bu da işletmenin rekabet ortamında mal ya da hizmet satma becerisini zorlaştırıyor.


Bankalarımızı düşünün, genel olarak istenen kaynak vadesiz mevduat, sonrasında vadeli mevduatlar ve sendikasyon kredileri, peşinden öz kaynaklar değil mi? Firmalarımız için farklı olabilir mi? Elbette hayır. Bankalarımız için Basell II de öngörülen minimum sermaye, riskli varlıklarımızın (piyasa artı operasyonel riskler dahil) en az %8 ine eşit olmalı. Yani varlıkların 12 de 1 kadar sermaye olsa yetiyor değil mi? Biz ise firmalarımızın toplam kaynakları öz kaynaklarının 1 katını aşmaya başladığı zaman yetersiz sermaye diye düşünmeye başlayabiliyoruz, oldukça çelişkili!

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Caner Celik,LLM,BBA, Kredicinin El Kitabı adlı yazarın diğer makaleleri

Diğer görüntülenenler