Tükenmişliğin tepkisi; “Sessiz istifa”
Tükenmişlik
iş yerindeki zamanının çoğunda fiziksel, zihinsel veya duygusal olarak yorgun hissetmek, motivasyon düşüklüğü, karamsarlık, aşırı tepkisellik, konsantrasyon sorunları, kapasitesinin altında iş performansı gösterme, iş arkadaşları ile sık problem yaşama, iş dışında da sık sık iş sorunlarını düşünme ve iş doyumunun genel olarak azalması. Bu belirtilerin bir bölümünü yaşayan kişiler tükenmişlik sendromundan muzdarip olabilirler.
Nereden çıktı bu sessiz istifa?
Z kuşağının iş hayatına girmesi, bu eğilimin en büyük nedenlerinden biri. X ya da Y kuşağı çalışanlara göre “anlam arayışı” daha baskın olan bu kuşağın temsilcileri, iş-yaşam dengesinin net olarak korunduğu bir düzen istiyor. Bu dengenin korunmadığı durumlarda ortaya çıkan tükenmişlik hissini böylece önlemeye çalışıyor. Eskiden iş-yaşam dengesine yönelik pasif bir meydan okuma olan şey, şimdi doğrudan bir talep haline gelmiş görünüyor.
Batı’dan yükselen ‘Quiet quitting’ (sessiz istifa) trendi, kurumsal dünyada işinden bezen çalışanların ruh halini yansıtıyor. Pandemi döneminde ABD’de gençler arasında başlayan ‘Büyük istifa’ (Great resignation) hareketinden sonra iş dünyası şimdi bu kavramı konuşuyor: Quiet quitting, yani ‘sessiz istifa’. Çok net bir çerçeve çizmek kolay olmasa da ‘quiet quitting’ kavramının özellikleri şöyle sıralanıyor: Özellike beyaz yakalı gençler arasında yaygın. İstifa etmiyorlar ama yalnızca işlerinin gereğini yerine getirmek üzere ‘asgari düzeyde’ çalışıyorlar. Kendilerinden beklenenin ötesine geçmek, fark yaratmak, yükselmek vs. için ‘kollarını kaldırmıyorlar’.
Terim yeni, mevzu değil
Sessiz istifa hareketi aslında bilinmeyen bir şey değil. İnsanların hayatta işten daha fazlası olduğunu düşünmesi ve buna istinaden “sadece sorumluluklarını” yerine getirmesi. Yani resmi olarak bir istifa beyanı olmadan, kişi görevini yerine getiriyor; ancak işine değer katacak ekstra bir çaba göstermiyor. Ancak her durumda da tam anlamıyla bir iş bırakma olmadığı için “sessiz bırakma” olarak ifade etmek daha doğru olabilir.
Harward Business Review’a göre kavram yeni gibi görünse de mesele eski. Sorun, ‘çalışanın tembelliğinden ya da isteksizliğinden çok, yöneticinin çalışanlarla bağ kurma becerisiyle ilgili.’ Çalışanda ‘heyecan uyandırmak’ da yöneticinin işi.
Sessiz istifa belirtileri
- Toplantılara katılmamak ya da isteksiz katılmak,
- Geç gelmek veya işten erken ayrılmak,
LinkedIn tarafından öneriliyor
- Verimlilikte azalma,
- Ekip projelerine daha az katkı,
- Tutku veya coşku eksikliği,
- Fazla sakinlik ve motivasyonsuzluk,
- Patronla veya ekip arkadaşlarıyla olan anormal kopukluk.
Sonuç olarak; Biliyoruz ki çalışanlar ve işverenler arasında her iki tarafında etkilendiği bir ilişki bulunuyor. Burada empati kavramı çok kıymetli bir yer elde ediyor. Bu empati doğrultusunda; Şirketler çalışan deneyimini iyileştirmeye önem vermeli, aynı zamanda bu durumu planlayarak iyi yönetmelidir. Çalışanların stres yönetimlerinde yardımcı olmalı, diğer yandan akıl sağlıklarını birincil önceliklerine almalıdır. Pozitif bir çalışma kültürü oluşması için iş sınırlarını belirlemeli ve bu sınırlara saygı duymalıdır. Başarıyı hem maddi ham manevi ödüllendirmeli ve yeterli çalışma koşullarını sağlamalıdır.
Bununla birlikle şirketler çalışanlarına değer verdiklerini hissettirmeli ve çalışanların gerçekçi beklentilerini nasıl yönetecekleri konusunda yardımcı olmalıdır. Yetiştirdikleri ya da kalifiye çalışanlarını kaybetmeyi önlemek için onların motivasyonu ve genel yaşam kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapmalıdır. Çalışanların eğitim ve gelişim süreçleri yakından takip ederek kariyer beklentileri ve yolcukları belirlenmeli ve desteklenmelidir. Çalışanlar ise işe kendini vermeli, değer yaratma hevesiyle yenilikçi projeler üreterek çalıştıkları şirketlerin temel değer ve vizyonuna uygun hareket etmelidir.
Bunlar yapıldığı taktirde bu tip yeni kavramlara kapılma ya da bu kavramın etkisinde kalma durumu da yaşanmayacaktır.
Mühim kişi
“A’yı hayatta başarı olarak tanımlayalım, o zaman A= x+y+z “x” çalışmaktır, “y” oyundur, “z” de çeneyi tutmasını bilmektir.”
Albert Einstein
Eyvallah, kalın sağlıcakla…