İŞ HAYATININ SALGINI : SESSİZ İSTİFA
Eminim size ilginç gelmiştir başlık. Sessiz istifa nedir? Belki bazılarınız bir yerlerde rastladı belki de bazılarınız şöyle bir anlam yükledi:
Bir çalışan sessiz sedasız, kimseye hatta çalışma arkadaşlarına haber bile vermeden, çalıştığı şirketin insan kaynakları departmanına giderek istifasını verir, varsa ihbar süresi çalışır ve sonra ayrılır gider o iş yerinden.
Hayır, bu demek değil Sessiz İstifa.
Şimdi size, bilhassa pandemi ve sonrasında ortaya çıkan, Z kuşağı ve genç Y kuşağının(1989 sonrası doğumlular) iş hayatına dahil olmasıyla ortaya çıkmaya başlayan yeni bir olgudan bahsedeceğim.
Elbette durup dururken böyle bir şey ortaya çıkmadı. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan tüm olağan üstü olaylar ve durumlar, hep çeşitli küçük küçük olguların ve olayların üstü üste birikmesiyle ortaya çıkmıştır. Sessiz istifa da tıpkı bunun gibi ortaya çıktı. Şimdilik devrim gibi ortalığı kasıp kavuracak boyutta değildir doğru ama daha da gelişmesi durumunda hem şirketler hem de onların mal ve hizmet ürettiği toplumlar için felaket senaryosuna dönüşebilme ihtimali çok yüksek.
Öncelikle pandemide neler yaşandığını kısaca gözden geçirelim, merak etmeyin her detayı anlatarak canınızı sıkmayacağım.
Pandemi tüm dünyayı şok eden, yaşam biçimlerimizi değiştiren bir karabasan gibi girse de hayatımıza, bu krizden fayda sağlayan birçok kişi veya kişiler de olmadı değil. Elbette en büyük kaybedeni insan ve sonra devletler olsa da bugün baktığımızda, pandemi öncesi garip ya da gereksiz olarak görülen bir çok alışkanlık hayatımıza girdi ve bazılarımız için zorunluluk oldu bile. Mesela online toplantı, eğitim vb olgular, kapıya siparişler ya da temassız ödeme gibi, insanı insanla en az muhatap kılacak yeni yeni yöntemlere alıştık. Evet, günümüz teknoloji çağı zaten yeterince asosyal yaptı insanı ama işin içine ÖLÜM tehlikesi de girdi mi durum bir tercihten öte zorunlulukmuş gibi algılatıldı bizlere ve iyice birbirimizden koptuk.
Dönelim iş hayatına etkilerine bu pandemi illetinin. Dünyada birçok ülkede işverenler, devlet desteği olmadan, çalışanları için kılını bile kıpırdatmadı. Bir anlamda ölüme terk etti. Bu ifadeyi abartılı bulanlar için KÇÖ olmasaydı ülkemizdeki işverenlerin çalışanlarını ne kadar destekleyeceğini düşünmeye davet ediyorum. Elbette amacım işverenlere öcü demek değil ama her şey de kazanç ya da kar değil. Düşünün o zamanları, tüm dünyada bir kapanma hali, tedarik zincirleri kırılıyor ya da kırılacak, belli başlı sektörler hariç neredeyse tüm sektörlerin durma noktasına geldiği o zamanları, ne yaptı iş verenler? Önce en son işe aldığı (son 6 ay ve öncesi) işten çıkarmadı mı? Sonra direkt olarak kazanca etkisi olmayan departmanlarını boşaltmadı mı? Olur da bir gün tekrar işler açılırsa diye, kısa sürede işlevsel hale gelebilecek (burada işlevsel halden kastım para kazandıracaktır) bölümlerdeki çalışanları hariç geri kalanı kapının önüne koymadı ya da süresiz ücretsiz izne çıkarmadı mı? Yani kısaca ne yaptı, hemen hemen her şirketin duvarlarında yazan ‘’Bağlılık’’ yeminine ihanet etmedi mi? Peki bu durum çalışanlar üzerinde nasıl bir etki yarattı? Sizce çalışanlar ki bunlara hem kovulup ortada bırakılanlar hem de her an kovulma ihtimaliyle kadroda tutulanlar dahil, ‘’vay be demek şirket için değerimiz bu kadarmış, en ufak bir sallantıda hemen kapı dışarı edilecekmişiz, nerede kaldı onca yıllık emeğim, başarım, demek ki hiç değerimiz yokmuş’’ diye düşünmedi mi? Kısacası şirketlerin bu tutumu neye mal oldu? Belki tasarruf ederek şirket büyüklüğüne göre birkaç bin ya da milyon kasada para tuttular ancak neyi kaybettiler?
Bravo cevap doğru bağlılığı. Artık hiçbir şirket (elbette o zorlu dönemde çalışanları koruyup kollayan birkaç şirket vardır illaki en azından medyaya yansıyan) biz bir aileyiz, biz çalışanımızı korur kollarız, iyi günde de kötü günde de yanındayız, bağlılık bizim için en önce gelen unsurdur’’ gibi yalanlarla kimseyi kandıramaz. Artık hiçbir çalışan için o şirket ne bir ailedir ne de vazgeçilmezdir.
Peki tüm bu olanlardan sonra, tıpkı pandeminin hayatımızı değiştirdiği gibi çalışma hayatında da bir şeyler değişmeyecek miydi? Tamam pandemi bitti ya da bitmek üzere, tüm sektörlerin neredeyse tamamına yakını yeniden açıldı hatta bazıları eskisinden çok daha yoğun bir şekilde çalışıyor ve kar elde ediyor yani bir süreliğine donan çalışma hayatı yeniden çözülmeye başladı bir şeyler hem de kökünden değişti artık.
Artık çalışan bağlılığı diye bir olgu yok şirketlerin hayatında. Daha doğrusu çalışanların hayatında.
Çalışanlar artık şunun farkına vardı: ‘’Ben ne yaparsam yapayım, dişimi tırnağıma takıp çalışsam dahi, firmam ufak bir sallantıda beni gözden çıkaracak. Patronum ya da hissedarlar sırf bankalarda, yalılarda ya da özel yatlarında biriktirdikleri servetlerini bir zerre küçültüp benim maaşımı vermesin diye beni ücretsiz izne yollayacak yani beni ölüme terk edecek.’’
İşte bu düşünce yepyeni bir olgu ortaya çıkardı: Sessiz İstifa ya da ingilizce adıyla ‘’Quiet Quitting’’
Şimdi gelelim Sessiz İstifa nedir onu anlatmaya.
Dedik ya da çalışanlar artık bağlılıklarını kaybettiler diye. Normalde bir çalışan, çalıştığı bir yerde değer görmediğini anlarsa, 3-5 e bakmaz, arar yeni bir iş ve çeker gider eğer yüklü bir tazminatı yoksa. Zaten tazminatı varsa da ya emeklilik kovalar ya da kendini attırmak için elinden geleni yapar. Ancak bu yeni akımda durum böyle değil.
Evet çalışanlar artık iş yerine bağlılık taşımıyor ve hatta bazıları nefret dahi ediyor(tabii sınırlı ölçülerde). Ancak buna rağmen çekip gitmiyor.
Peki ne mi yapıyor? Amiyane tabirle rölantide çalışıyor. Yani ekstra hiçbir sorumluluk almıyor, yapmakta zorunlu olduğu görevler haricinde kılını bile kıpırdatmıyor. Üstüne üstlük, eğer şirket içerisinde yapısal birtakım boşluklar varsa, şirketin performans ölçüm ya da takip mekanizması yeterli değilse, o boşlukları tespit edip, kaytarabildiği kadar kaytararak, bırakın katma değer üretmeyi neredeyse daha önce ürettiğinin çok daha aşağısında bir çıktı ortaya koyuyor. Hele bir de o şirketlerin yöneticileri, günceli ve gündemi takipten yoksunsa, yeni kuşakları anlama bağlamında çok gerilerde bir kafa yapısına sahipse ve hala en iyi çalışanının onu gördüğünde rol kesen, yalandan gülümseyip iltifatlar eden tipler olduğunu sanacak kadar dinazorsa, o çalışanın ekmeğine yağ sürmekle kalmıyor bir de şirketi ufak ufak geriye götürüyor da farkında bile değil.
Bu arada bu yeni durumun başka bir negatif etkisi daha var ki işte bu etki de şirketlere öldürücü son darbeyi vuracak kadar büyük bir tehlike barındırıyor.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Elbette pandemi sonrasında her çalışan bağlılığını kaybetmedi ya da daha basit bir çalışan herkes artık şeytan değil. Aynı şirket içerisinde, SESSİZ İSTİFA vermiş olanlar olduğu gibi(ben bunlara X diyeceğim) hala canla başla çalışan(bunlara da Y diyeceğim), ya da işi yavaşlatan arkadaşının da yükünü omuzlamak zorunda kalan çalışanlar da yok değil zaten herkes aynı düşünse şimdiye çoktan duyardık kaç bin şirketin birer birer nasıl gümlediğini.
Şimdi bu iyi niyetli arkadaş yani Y ne yapıyor, eskisi gibi harıl harıl çalışmakla kalmıyor bir de bu X arkadaşının da bazı yüklerini üzerine alıyor. Diyeceksiniz ki ee hani bu sessiz istifa eden X arkadaş zorunlu işleri zaten yapıyordu diye, doğru diyorsunuz ancak X arkadaş, şirketlerin minimum personel maliyeti anlayışı sebebiyle zaten pandemi öncesinde de bir kişinin yaptığı işten çok fazlasını yapıyordu şimdi ise sadece maaşı kadar yani bir kişilik iş çıkarıyor. Peki arta kalan fazlalıklara ne olacak elbette Y elinden ya da bedeninden geldiği kadarıyla o işleri de omuzlayacak hatta bir yere kadar da götürecek. Haliyle bu çalışmasının da üstleri tarafından övgüyle karşılanmasını bekleyecek ki hakkı da ama öyle olmayacak. Çünkü onun çalışmalarını görmesini beklediği yöneticisi, yaş olarak belki ileride olsa da kafa olarak günümüzden çok geride biri olacak ve Y’nin ekstra çalışmalarını bırakın görmeyi, canı çıkan Y’nin takati kalmadığı için onu gördüğünde sırıtamayışından ya da yalakalık yapamamasından dolayı Y’yi yetersiz bulacak ya da Y umurunda bile olmayacak.
Şimdi itirazınızı duyar gibiyim, sen de üst yöneticilere mi taktın arkadaş, hepsi mi kötü bunların diye. Yok mu yani aralarında gerçekten haklıya hakkını veren birileri diyeceksiniz. Tabii ki var zaten o yöneticilerin olduğu iş yerleri ya da çalışanları öncesinde zorda bırakmadılar ve bağlılıklarını kaybetmediler ya da değişen şartlara, iş hayatına giren yeni kuşakla iletişim konularında kendilerini geliştirdiler ve önlemler almaya başladılar. Ama maalesef yine karamsar konuşacağım ki, bilhassa ülkemiz gibi, liyakatten ziyade dayısının kimin tanıdığı olduğu daha önemli olan bir ülkede, maalesef o ihtişamlı şirketlerin çoğunda yönetim kadroları birilerinin tanıdığı ya da şirket daha ufacıkken içeriye giren, bizim evladımız yahu bu diyerek bir yerlere getirilen kişiler yani donanım olarak yetersiz.
Yani uzun lafın kısası, o yönetici, Y’nin kan ter içindeki emeğini görmeyecek ya da yeterli donanıma, bilgiye ve tecrübeye sahip olmadığı için göremeyecek.
Sonra mı ne mi olacak?
Finale yaklaşıyoruz dostlarım. Bir şirket için en felaket anların başlangıcı bir film şeridi gibi ileriye doğru sarmaya başlayacak. Önce Y bakacak ki kendisini yırtsa da yırtmasa da durum değişmiyor çünkü yöneticisi hiçbir şeyin farkında değil. Orada bir karar verecek ve, ya o da X’in safına geçecek yani sessiz istifa edip işi rölantiye alacak ya da bu durumu karakteriyle bağdaştıramayıp o şirketten ayrılıp gidecek.
Y ayrıldı gitti, şirket gerçekten iyi niyetli ve çalışkan hatta belki de yıllarca emek ya da para harcayıp eğittiği bir çalışanından oldu. Yerine de başka birini alıp o kadroyu doldurdu. Keşke şirketin tek zararı bu olsa. Yeni işe aldığı kişinin adaptasyonu için geçen süre, eğitim vb. maliyetleri daha saymadım bile ama hala zarar bununla kalmıyor.
Ortaya yeni bir risk çıkıyor.
Belki de yeni gelen kişi X ayarında yani daha önceki firması tarafından işten çıkarılarak ortada bırakılan birisi bilemezsiniz ya da neredeyse herkesin dilinde umursamazlıklarıyla meşhur(ben bu kanıda değilim söylemeliyim) bir Z kuşağı mensubu. Hatta diyelim ki hiçbiri bu gelen kişi ve bir Y olsun ama şirketin içeride sürüsüyle X var ya o X’ler tıpkı Matrix filminde olduğu gibi Ajan Smith kopyalaması gibi bu Y’yi kendilerine benzetirlerse? Ki bence kesin benzetecekler ya da Y benzememek için çekip gidecek çünkü çalışanını sadece gelir yaratan bir unsur olarak gören bir şirket ve onun hiçbir şeyden haberi olmayan yöneticileri var ortada. Yani aynı işlemden aynı sonuç çıkar.
Devamını kısaca anlatıp finale geçme zamanı geldi.
Önce şirketin kesinlikle personel devir hızı artacak, eğitimsiz çalışan sayısı içerideki Sessiz İstifa mensuplarıyla beraber üretilen ürün ya da hizmet kalitesini çok aşağılara düşürecek. Şirket bazı şeyleri düzeltir umuduyla bir takım maddi iyileştirmeler yapacak ve bazı maliyetlere katlanacak ve emin olun zor zamanda harcayacağından çok daha fazlasını harcamak zorunda kalacak ve tabii maliyetleri artacak, karlılığı düşecek. Sürekli personeller ve yöneticiler de değişecek illaki ve bence paradan ya da karlılıktan çok daha değerli olan kurum kültürü ki bazen on yıllarca oluşmaz o yok olmuş olacak. Marka hızla değer kaybedecek. Elbette yeni kurulan bir çok şirket, yepyeni fikirlerle bir de çağın gereklerini anlayarak hızla yol alıp sizi geride bırakacak ve şirket nakavt olacak.
Tamam hoca her şeyi iyi güzel anlattın hatta bu Sessiz İstifa’yı iş hayatının yeni salgını bile yaptın, yani bir teşhis koydun çözüm önerin ne diyen varsa beri gelsin.
Önerim hatta önerilerim şudur.
Tüm şirketler öncelikle tüm çalışan veri tabanını yeniden yeniden incelesin. Tıpkı bir işe alım sırasında adayın cv’sinin incelenmesi, görüşmede sorulan detay ortaya çıkaracak sorular hatta referans kontrolünde yapıldığı gibi. Çalışanlarını tanımıyora yakından tanımak için her şeyi yapsın. Şirket içi veya dışı aktivitelerden tutun da birebir toplantılara kadar şirketlerin çalışanlarının yakınına gelmesi şart, artık şirketler çalışanlarını yakından tanımak zorunda.
Sonrasında belki patronların canını sıkacak ancak, özellikle pandemide maddi yara almış tüm çalışanlarına yapacağı ara ödemeler, ikramiyeler gibi birtakım ödemelerle, çalışanın bağlılığına en çok zarar veren etkenlerden biri olan maddi kısmı öğrenip o noktada artık elinden geleni yapacağının sözünü değil icraatını ortaya koysun. Çalışanın o dönemde şirketin hata yaptığını ama bu hatasını artık fark ettiğini, şirketi için hala çok değerli olduğunu fark etmesi, Sessiz İstifaların önüne büyük ölçüde geçecektir.
Bu arada sorunu sadece para olarak görmemek gerek, evet bizimkisi gibi enflasyonun 2-3 hanelerde ve aşırı yüksek olduğu bir ülkede, yapılan bin liralık bir ek ödemenin bile çok anlam ifade ettiği ortada ancak çalışan bağlılığı için olay sadece para değil değer. Bu sebeple son olarak, çalışan performansını doğru, adil bir şekilde değerlendirecek, operasyon ve insan kaynakları departmanlarından bağımsız yep yeni bir departman kurulmalı ya da en azından işi sadece çalışanları doğru gözlemlemek olan, yeterli eğitim ve donanıma sahip kişiler alınmalı şirketlere. Mesela işe alımda başarı hikayesi sorulurken o kişilere, önceki iş yerinde kaç mutsuz personeli şirkete kazandırarak onlardan verim aldığı, kaç ortalama kişiden değer yaratan insanlar yarattığı sorulmalı. Kısacası insan gözlemlemeyi bilen, insandan anlayan kişiler şirketlere hızla monte edilmeli ve fikirlerine danışılmalı ki bu salgın önlenebilsin yoksa olacakları az önce anlattım. Sözünü ettiğim ve salgına yakalanan ya da yakalanmakta olan tüm şirketler bir değer ve o değerlerin yitmesiyle sadece patronları da kaybetmeyecek elbette o ülke ve o ülkenin insanları hep beraber kaybedecekler burası da ayrı bir gerçek.
Sözlerimi bitirirken, çalışan refahının arttırılması konusu bugün tüm gelişmiş ülkelerde, önde gelen şirketlerin gündem maddeleri arasında ancak buna ayrıca değineceğim bir yazı ve video olacak.
Sürçülisan ettiysek affola. Kalın mantık ve sağlıcakla.