Yaşlanmak Tehlikeli ve Yasaktır!

Yaşlanmak Tehlikeli ve Yasaktır!

Birkaç gündür farkındaydım aslında. Kendime yakıştıramayıp üzerine düşünmemeyi seçmiştim. Gece yarısı, terli terli “ölmiycem” diye bağırarak uyandığımda bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Yine de kaygımın o geceye özgü olduğuna dair kendimi telkin edip hayatıma devam ettim. 

Geçen gün metro durağında beklerken gördüğüm “Yaslanmak Tehlikeli ve Yasaktır” yazısını bilinçaltım “Yaşlanmak Tehlikeli ve Yasaktır” diye okuduğu anda artık bu konuyu görmezden gelemeyeceğimi fark ettim. Sanırım nur topu gibi bir yaşlanma korkum olmuştu! Yaşlanma korkusu deyip geçmeyelim tabi, literatürde yeri ve kelli felli bir ismi var bu korkunun: Gerascophobia! Höhöööyt.

Vatana millete, çevremdeki herkese hayırlı olsun. Orada burada atıp tuttuğum yok efendim “her yaş güzel,”  aman da “ben 30ları çok seviyorum,” “insan hissettiği yaştadır azizim,” nidalarına ne olmuştu acaba? Hem hasbelkader yaşadığımı düşündüğüm bu ülkede yaşlanmaktan çok ölümden korkmam daha uygun olmaz mıydı? ...

İçinden geçtiklerim ve içimden geçenler:

Birinci Aşama: Ne hissediyorum? Kalbim, dört bir yanından duvarlarla sıkıştırılıyor sanki. Bir yandan da göğsüme git gide büyüyen ve ağırlaşan bir kaya oturmuş gibi. Boynum ve omzumdaki kaslar gergin. Ateş saçıyorum. Bedenim dondurucudan yeni çıkarılmış et gibi kaskatı halinden çözülmeye çalışıyor. Endişeliyim, telaşlıyım, korkuyorum ve kalbimi kıran bir şeyler var.

Bedenimde ve duygularımda olanları adlandırdıktan sonra, ön yargı ile üzerime yakıştıramadığım bu hisle barışmak için harekete geçtim. Harekete geçtim dediğim de şu: Derin nefes aldım, bir bardak soğuk su içtim, gözlerimi kapatıp kayayı biraz küçültüp, duvarları biraz genişlettim.

Bazen içinden geçtiğimiz duyguyu fark etmek, ifade etmek ve onun içine girmek; duygunun içinden geçmemizi hızlandırabiliyor. Kendimize yakıştıramadığımız, utandığımız duygularımızı da  itiraf etmek, bütün olarak ve olduğumuz gibi kendimizi kabul etmemizi kolaylaştırıyor. Hisleri bedenimizde nerede hissettiğimizi fark etmek ve görselleştirmek o hislerle temasa geçmemizi ve neye ihtiyacım olduğunu fark etmemizi sağlıyor.

İkinci aşama: Bedenim ve duygularım bana ne söylüyorlar?  Kendime “Gel otur yanıma şöyle, neyden korkuyorsun bakalım sen?” diye sordum ve cevapları dinledim:

  1. “Yetişememekten; zamanımı iyi değerlendirememekten, boşa zaman ya da para harcamaktan, önemli şeyleri geç fark etmekten, yeterince şey öğrenmemiş ya da deneyimlememiş olmaktan, bir şeyleri kaçırmaktan...
  2. Geç kalmaktan; kaçırılmış fırsatlardan, başarısızlık hissinden, çocuk sahibi olamamaktan, eksik kalmaktan…
  3. Yaşlanmaktan; çirkinleşmekten, beğenilmemekten, arzulanmamaktan, gençliğin verdiği gücü kaybetmekten, değersizleşmekten, yalnızlıktan…”

Not: Bunları çatır çatır yazmış gibi görünmeme bakmayın. Arka planda, bunları yazmama engel olmak için elinden geleni yapan ve kırılganlığıma izin vermemek için endişeden tir tir titreyen bir savunma mekanizmam var.

Herhangi bir duygu bir düşünce­den kaynaklanır.  Genellikle aynı an içerisinde birden fazla duygu mevcuttur.  Bu duygulara, onları bedenimizde hissettiğimiz yere elimizi koyarak (temasa geçerek) bize verdikleri mesajı sorabiliriz. Böylelikle duygumuzu fark edebilir, ne anlama geldiğini araştırabilir ve bize nasıl yardımcı olacağı konusunda düşünebiliriz.

Üçüncü aşama: Neye ihtiyacım var?

Yetişememek: Zaman, onu nasıl algıladığımıza göre değişir. Benim için de bu sıralar zaman bir çocuğun en sevdiği çikolatalı sütü kamışla içine çekme hızında geçiyor. Üstelik sütü içmek keyiften çok görevmiş gibi geliyor. Velhasıl, benim algıma göre, okunmamış yazılar, kitaplar; gidilmemiş eğitimler; hayata geçirilmemiş fikirler; görülmemiş ülkeler; tanışılmamış insanlar git gide artıyor. Üzerine de “Mutlaka yap, mutlaka git, mutlaka oku, mutlaka izle, mutlaka tanış,” cümleleri ekleniyor.

Bu safhaya aşinayım. Etrafta kafası kopmuş deli dana gibi koşmak yerine, önceliklendirmek, yalınlaşmak, odaklanmak ve adım adım ilerlemek genellikle işe yarıyor… Bu hissi rahatlatmak için neye ihtiyacın var sorusuna yeni fark ettiğim bir cevabım daha var: öğrenmek ve üretmek arasındaki ilişkimi dönüştürmeye; öğrendiklerimi içselleştirmek ve verimli kılmak adına pratiğe çevirmeye ihtiyaç duyuyorum. Okuduğum bir makaleyi bir eğitimime eklemeye, gittiğim bir eğitimdeki egzersizi koçluğuma dâhil etmeye, yaşadığım bir deneyimi yazmaya gibi…

Geç Kalmak: Somut olarak bir yerlere geç kalmaktan ziyade, hayattaki bayrak noktalarına geç varma korkusu ya da varamama endişesi yaşıyorum. Özellikle de çocuk sahibi olmak konusunda bir senedir “dert ettiğin şeye bak” diye aşağılayıp “olacağı varsa olur,” diye bastırılmış hisler bir anda su yüzüne çıkıp yetişememe telaşına eklendi. (Her bastırılmış duygu bir gün mutlaka size yol su elektrik olarak geri dönecektir!)

İhtiyacım olan, kendimi dinlemek, bu konuda hislerime izin vermek, endişelerimi ifade edip şefkatle kabul etmek ve akışına bırakmak... Belli bir saat belirlemezsen, geç kalman mümkün değildir. 

Yaşlanmak: Hep minyon biri oldum ve çoğunlukla olduğumdan genç göründüm. Üstelik aynadan çok fotoğraftan tanırım kendimi. Bu yüzdendir ki kafamdaki beyaz saç sayısı ile cildimdeki o da nesi kırışıklıklar onları ilk fark ettiğimde beni epey şaşırttılar. Zaten yeni bir ortama girdiğimde artık eskisi kadar bakışları üzerimde de hissetmiyorum. Yoksa… yoksa genç ve güzel bir kadın olmak sonsuza kadar süren bir “meziyet” değil mi?!

Benim için kabullenmesi zor bir endişe oldu bu. Önce “Ben yüzeysel biri değilim, çünkü fiziksel güzelliğe önem vermek yüzeyselliktir ve yüzeysel olmak kötüdür,” yargılarının üzerinden tırmanarak atlamam gerekti. Sonra güzellik kavramım üzerinde düşündüm. Benim güzel bulduğum insanlar genellikle karakterleri ile beni etkileyen kişilerdir.

Bu konuda ihtiyacım olan öncelikle kendime şefkat göstermek. Aynaya daha sık bakıp kendimi tanımak, görmek; kendime iltifat etmek ve olduğum gibi ve tüm yönlerimle kendimi kabul etmek.

Neye ihtiyacımız olduğunu en iyi kendimiz biliyoruz. Dinlemeye açık, yargısız olduğumuzda aslında kendimizi duymamamız için bir neden yok. Bazen kendimizi dinlemek bile problemin azalmasına ya da yok olmasına neden olabiliyor.

Sevgiler,

Buket Akcetin Ugur

Group Senior Business Process Manager- Eczacibasi Building Products

8y

Tek kelimeyle "yakalayan" bir yazi olmus Deniz 👍

Beğen
Yanıtla
HIKMET SINAN KORKMAZER

Masters of Science (MSc) Management

8y

Guzel yazi icin tesekkurler. Bazen kendine sefkat gostermek cok zor olabiliyor...

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler