İletişimde iz bırakmak...
-Toplantıda dikkat et, yanlış bir şey söyleme, sonra zor duruma düşmeni istemem.
-Arkadaşlar, çalışmıyorsunuz, çalışsanız hedef çoktan tutmuştu.
-Sorumluluk almaktan sürekli kaçıyorsun.
-Çıkışta bir yerlere eğlenmeye gitmeye ne dersiniz?
-Kendimi kontrol edemedim ve hepsine bağırdım.
-Dışarısı soğuk, üzerine montunu giymelisin.
-Yine servise geç kaldın, akşam erken yatsaydın böyle olmazdı.
-Sana kıyamam annecim, ben yaparım sen yorulma…
-Bana bakarak gülüyorlar, kesin benim hakkımda konuşuyorlar.
Gün içerisinde hem iş hayatımızda hem de günlük hayatımızda bu tarz cümleleri kurmayanımız yoktur.
LinkedIn tarafından öneriliyor
İlk bakışta gayet normal geliyor, ne var yani her zamanki konuşmalarımız diyoruz. Bu tarz cümleler kurmamızın altında yatan iletişim sorunlarının farkında olsak, bir kez daha düşünürdük.
Başarılı bir iletişimde en önemli husus, iletişimdeyken, hem kendimizin hem de iletişim içinde olduğumuz kişinin hangi frekanstan yayın yaptığının bilincinde olmak ve ona göre iletişim kurmaktır.
İletişim konusunda yeteneğimiz varsa, ya da kendimizi geliştirdiysek karşımızdaki kişinin hangi frekanstan bizimle iletişime geçtiğini hemen anlar ve onun frekansından iletişime geçeriz. Yeteneğimiz yoksa veya bu konudaki kasımız zayıfsa karşımızdakinin hangi frekansta olduğunu anlayamadığımızdan onunla hangi frekanstan nasıl iletişime geçeceğimizi de bilemeyiz.
Peki, yukarıdaki cümleleri söyleyen biz, hangi roldeki biziz? İşte bu sorunun cevabını o an içinde bulunduğumuz kişilik tarzları belirliyor. Mesela bazen öyle bir şey söylenir ki bize hemen şu cevabı veririz ‘ tıpkı annem gibi konuştun’ ya da çok keyif aldığımız bir ortamda ‘çocuklar gibi eğlendik’ deriz. Veya öyle zamanda öyle bir laf ederiz ki, kendi kendimize sonradan ‘vay be olayın sıcağına nasıl böyle mantıklı konuşmuşum’ deriz.
İletişim kurarken girdiğimiz bu rolleri ‘Ego Durumları’ olarak tanımlıyor Eric Berne, ve bunları ‘Yetişkin ego, Ebeveyn ego ve Çocuk ego’ olmak üzere üçe ayırıyor.
Ebeveyn egodayken tıpkı annemiz, babamız veya geçmişte bizleri büyütenlerden öğrendiklerimizi, dilimize pelesenk olanları tekrarlama halindeyiz. Ebeveyn egodayken hem koruyucu hem de eleştirici oluruz.
Çocuk egodayken, geçmişimizde kendi deneyimlediğimiz duygu, düşünce ve davranışları tekrarlarız. Duygularımızı ve hislerimizi bir çocuk gibi başkalarına bildirmek isteriz.
Yetişkin egodayken, şimdi ve buradayızdır. Yani akli selim davranarak, ne ebeveyn egodaki gibi yargılayıcı, sahiplenici, kontrol delisi, korumacıyızdır ne de çocuk egodaki gibi küsünce al mektuplarını ver mektuplarını tavrındayızdır. Yetişkin ego, tıpkı bir terazi gibi ebeveyn ego ile çocuk ego hallerimizin arasında denge kurar. Bir konuda karar alırken mantıklı kararlar almamıza olanak sağlar.
Birbirimizle olan etkileşimin anlamlı ve başarılı bir iletişime dönüştürmek istiyorsak; karşımızdaki insanla aynı rolde iletişimde olmalıyız. Birimiz yetişkin rolündeyken diğerimiz ebeveyn rolüne bürünürse o iletişimde iletişimsizlik baş gösterir.
Hangi durumlarda hangi rollere büründüğümüzün farkına vararak, hangi frekanstan iletişime geçtiğimizi kavramak, karşımızdakiyle aynı frekanstan yayın yapmamızı kolaylaştıracaktır. Böylelikle yaptığımız iletişim yayınında antenimizde oluşabilecek cızırtıları ortadan kaldırmış, hem kendimize hem de iletişimde olduğumuz kişiye harika bir yayın dinletmiş oluruz.
Aynı frekanstan yayın yaparak, iletişim hatalarını en aza indirmek için içimizdeki bizle barış halinde olduğumuz günlere...
Konuşmacı/Eğitimci/Yazar/İçerik üreticisi
2yTeşekkürler Sema Demirci
Your Channel Partner Game remains an enigmatic maze to most, a labyrinth of missed opportunities and misunderstood dynamics. When will You do something about it?
2yYou have an interesting post.