İlk (veya sonraki) İşimizi Seçmemiz İçin 7 İpucu
Selamlar! Ocak ayında üç haftayı takvimlerden koparıp değil, Google Calendar’dan bir bir geçip bu haftaya kadar gelebilen herkese tebrikler! Çünkü biliyoruz ki yaşamak ağır, yaşamak zor… Özellikle de final haftalarında.
Geçtiğimiz iki hafta içerisinde Enes Product Hunt’ta ilk kez bir ürününü launch etti ve o gün zirveye yükseldi! Kendisini tebrik ediyor, ilerleyen adımlarını da yakından takip ediyoruz 👀 Beyza’ya gelecek olursak, o da ODTÜ’deki son günlerinin tadını çıkarmaya çalışıyor diyebiliriz, final haftalarında ne kadar mümkünse tabii 😃
Geçtiğimiz hafta işimizden ne zaman ayrılmalıyız konusunun peşine düşmüştük. Bu hafta ise bir sonraki işimizi nasıl seçmeliyiz, nelere dikkat edip kendimize hangi soruları yöneltmeliyiz bunları konuşalım istedik. Kariyer Z’nin sekizinci sayısına hoş geldiniz!
LinkedIn ve Substack üzerinden Kariyer Z’ye abone olabilir, bizi sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak destekleyebilirsiniz!
İlk (veya sonraki) İşimizi Seçmemiz İçin 7 İpucu
Çeşitli nedenlerden dolayı iş değiştirmenin normal olduğunu belirtmekle başlayacağım öncelikle. Ekonomik sebepler, ekip arkadaşlarımızla uyuşamamamız, şirketin değerlerinin bizimkilerle örtüşmemesi, farklı fırsatları değerlendirmek ya da aklımızdaki “çalışma” konseptinin tamamen değişmesi gibi nedenler çalıştığımız yerin arkamızdan el sallamasına neden olabilir. Bunların hepsi normal ve asla yalnız değiliz! Bunu unutmayalım 🧡
Önce iki farklı örnek üzerinden, birçoğumuzun yaşadığı veya yaşama ihtimali yüksek iki senaryoyu göz önüne getireceğiz: Barış ve Deniz.
Barış’ın hikayesi, mezun olduktan sonra ilk işini bir startup’ta seçmesiyle başlıyor. Çalıştığı bir yıl içinde şirket ivmesinin düştüğünü fark edip başka bir startup’ta yeni bir başlangıç yapmaya karar verir fakat birkaç yıl sonra çalıştığı piyasanın çökmesiyle, kendisini yine işi olmayan bir halde bulur.
Yaşadıklarından çok şey öğrense de bir yöneticiye, bir marka ismine ve daha istikrarlı bir ortama ihtiyacı olduğunu hissedip daha ileri aşamadaki bir şirkette, daha iyi bir maaşla çalışmaya başlar. Geçmişteki tecrübeleriyle birlikte şu anki işinde hızlıca parlayabileceğini düşünüp, çok da zaman geçmeden yöneticiliğe adım atmak ister.
Diğer senaryoda ise, işe adı bilinen bir şirkette, görece iyi bir maaşla ve daha mezun olmadan başlamış bir Deniz görüyoruz. İlk altı aydan sonra sıkıldığını, projesinin ona pek ilham vermediğini ve fazla ortak noktaları olmadığı için ekip arkadaşlarıyla pek bağlantı kuramadığını fark ediyor. Herkes saat beş olunca koşarcasına ofisten uzaklaşıyor.
Diğer taraftan arkadaşları çok daha iyi şirketlerde daha fazla keyif alarak çalışıyorlar. Deniz’in ise aklında hep, bir süre boyunca yurt dışında yaşamak, bunu tecrübe etmek var. Şu an daha keyif aldığı bir işe geçiş yapmış olmasına rağmen farklı bir ülkeden gelen iş teklifine evet deyip oraya yerleşir.
Burada ise daha yoğun ve uzun sürelerde çalıştığı için ne Avrupa’nın tadını çıkarabilir ne de hayalindeki iş ortamına ulaşabilir. Yani sonunda buradaki işinden ayrılıp kendini dördüncü işini ararken bulur.
İki senaryoda da kendimizden en az bir parça bulduğumuza eminim. Bulunduğumuz yer birçok açıdan bizim beklentilerimizi karşılamayabilir, mutsuz hissettirebilir. Özellikle ilk işini arayan yeni mezunlara “ilk işinizdeki en önemli şey nedir?” diye sorulduğu zaman cevaplar genellikle: marka adı, kültür, konum, ücret, yönetici ve/veya iş-yaşam dengesi yer alıyor. Bu cevaplar bize yol gösteriyor olsalar da yeterince kişiselleştirilmiş olmadıkları için bir sonraki işimizi ararken yeterli olmayabilir.
Yukarıdaki tabloda, bir sonraki işimizi ararken aslında göz önünde bulundurduğumuz fakat onların yerine gerçekten değerlendirmemiz gereken yedi faktör yer alıyor. Hepsine teker teker göz atalım!
1. Şirket markası vs. büyüklüğü ve aşaması
Görece seçkin üniversite mezunları, bildiğimiz gibi büyük şirketlerde hemen iş bulurlar. Aslında “büyük” markaların buradaki stratejisi işe alım süreçlerine o okullarda daha erken başlamak, yeteneği daha mezun olmadan ve küçük şirketlere sıra gelmeden yakalamak, tutmak.
Birçoğumuz için belki de aradığımız, bize en uygun ve kendimizi gerçekleştirebileceğimiz iş küçük şirketlerde. Hem şimdi küçük diye adlandırıp diğerlerinden ayrı bir noktaya koyduğumuz şirketler, geleceğin büyük markalarına dönüşebilirler.
Burada şöyle bir durum oluyor, büyük şirketler her zaman oradalar fakat küçük şirketlere ulaşmak için bizim uğraşmamız, bunun için biraz vakit ayırmamız gerekebiliyor. Birçoğumuz için zaten yorucu ve stresli olan işe alım sürecini, bir de öncesinde şirket aramakla daha çok uzatmamak istemeyebiliyoruz. Ayrıca, geçmişe göre azalmış olsa da, hala “ismi” olan şirketler bizi cezbetmiyor değil hani 🙂 -Beyza
Aşağıdaki grafikte, farklı büyüme aşamaları ve oradaki bazı şirketleri görebiliriz.
2. Kültür vs. savaş ve barış
Şirket kültürünü tanımlamamızı sağlayan birkaç soru aşağıdaki gibi:
İyi bir kültür bu sorulara iyi yanıtlar vermemizi sağlar, kendinizi güvende hissetmemize yardımcı olur ve işe alım sürecimizi kolaylaştırır.
Tabii ki bir şirketin kültürünü mülakatlarda hemen anlamak kolay değil çünkü bütün şirketler bizim karşımıza en iyi yüzleriyle çıkarlar. Toplantıların nasıl yürütüldüğü, hangi davranışların teşvik edildiği, önceliklerin nasıl belirlendiği ve etkili yönetimin ne anlama geldiği çok önemi. Bu inceliği soru-cevap yoluyla kolayca belirleyemiyoruz, bir şekilde deneyimlememiz gerekiyor :’)
Kültür ilk bakışta kolayca belirlenemeyebilir fakat onun yerine şirketin savaş/barış durumu değerlendirilebilir. Burada savaş ve barıştan kastı ilerleyen cümlelerde açıklayacağım.
Savaş durumunda olan bir şirkette sık değişime ihtiyaç duyulur. Böyle bir durumda ilk yılımızda birden fazla yöneticimiz olabilir, projemiz bizden habersiz değiştirilebilir, bir şeyi teslim ettikten sonra hemen onu çöpe atıp yerine apayrı bir şey yapmamız talep edilebilir. Kuralları öğrenerek değil, etki yaratarak öne çıkabiliriz.
Bunun tam tersi ise barış durumu. Çoğu şeyin öngörülebilir olduğu, değişimin aniden değil, düşünceli ve kademeli şekilde ortaya koyulduğu bir ortam sağlar. Burada Kuralları öğrenmek ve süreçle birlikte ivme kazanmak önemlidir.
Yukarıdaki grafikte bir şirketin kültürünün büyümeden nasıl bir şekilde etkilendiğini, savaş ve barış zamanlarını inceleyebiliriz.
Şirkete savaşın mı yoksa barışın mı hakim olduğunu anlamak için: Mülakat sürecimizin yapısı, projenin ve ekibin yaşı, yeni katılan mezunların deneyimi ve düşündüğümüz rol için beklentiler önemli ipuçlarıdır.
Eğer açık rehberlik ve kurallar altında en iyi halimizdeysek, barış zamanını seçmek; kolayca sıkılıyor, sistemi hacklemenin yollarını arıyor ve bir şeylerin değiştiğini görmekten hoşlanıyorsak da savaş zamanını tercih etmek mantıklı olabilir. Kendimiz hakkında bunu bilmek ve savaşla mı yoksa barışla mı yüzleşmekten hoşlanacağımızı keşfetmek, hedef şirketlerimiz arasındaki kültür farklılıklarını bulmaya çalışmaktan çok daha kolay olacaktır.
3. Şirketin sağladığı fırsatlar vs. büyüme oranı
Gelirimizi optimize etmek, hatta mümkünse maksimize etmek birçoğumuzun hedefleri içerisinde yer alıyor, zaten bu ekonomik koşullarda da aksini düşünmek pek mümkün değil gibi görünüyor. Fakat başlangıç maaşımızın çok yüksek olması, hayat şartlarımızı iyileştirmesi haricinde net değerimiz üzerinde pek de fark yaratmıyor. Asıl etkiyi, biz pek öyle olduğunu düşünmesek de on ile yirmi yıl arasında görmemiz çok daha mümkün. Bu nedenle uzun vadede bize çok daha fazla şey öğretip değerimizi artıracak işleri yüksek maaşlı işlere tercih edebiliriz.
Önceki sayımızda da bahsettiğimiz gibi, bunun için bizden daha hızlı büyüyen bir şirketi bulabiliriz. Mülakatlarda, çalışan sayısı, satışları ve müşteri sayısı gibi veriler, şirketin büyüme hızını anlayabileceğimiz noktalardır. Eğer işleri çabuk kavrayan, ilk işinde çok çalışmak isteyen ve büyük sorumluluk almak isteyen biriysek, çok hızlı büyüyen bir şirket bulup ve başlangıç maaşımıza veya sosyal haklarımıza takılmayabiliriz. İşimizde iyi olduktan sonra onlar peşimizden gelecektir (umarız).
Önemli olan maaşımıza nereden başladığımız değil, bireysel katılımcı (IC) rolünden liderliğe veya yöneticiliğe, direktörlüğe ve son olarak da yönetici veya başkan yardımcılığına nasıl geçtiğimizdir. Her seviye, ücretimizde büyük değişimleri temsil ediyor ve büyük ölçüde bulunduğumuz ortamda ne kadar hızlı ustalaştığımıza ve başarılı olduğumuza bağlanıyor.
4. Yöneticimiz vs. takım arkadaşlarımızın kalitesi ve geçmişi
Yöneticilerimiz hakkında fazlaca düşünebiliyoruz çünkü bir noktaya kadar kariyerimizi onların şekillendirdiği doğru. Bize gerçekten yol gösterip yardımcı olabilecek birisinin olması önemli. Klasik bir düzende, kıdemli liderler diğer yöneticileri yönetir. Bu da demek oluyor ki, ilk kez yönetici olanlar ise kariyerlerine yeni başlayanları yönetir; yani bizleri.
Bazen, şanslıysak harika içgüdüleri olan bir ilk yönetici buluruz. Bu kişi yakın zamanda bizim rolünüzü üstlenmiştir ve bize netlik ve doğrulukla rehberlik edebilir. Ancak çoğu zaman yönetici, sadece direksiyonu hata yapmamıza izin verecek kadar gevşek ama arabalara çarpmamızı önleyecek kadar sıkı tutmayı öğreniyordur.
Şu da bir gerçek ki bir şirket olgunlaştıkça yöneticilerinin kalitesi de artar çünkü şirket ekiplerini organize etmek ve yönetim becerilerini öğretmek ve geliştirmek için çeşitli becerilere ve deneyimlere sahip olmak gerekebilir. Yapılandırılmış bir öğretmenin potansiyelimizi en iyi şekilde ortaya çıkarabileceğinden eminsek, daha iyi yöneticiler bulabileceğimiz bir şirkete gitmemiz çok daha mantıklı.
Fakat birçoğumuz sadece ellerimizi kirleterek öğrenebiliyoruz. İyi bir projemiz varsa, etrafımız destekleyici bir ekiple çevriliyse ve iyi geri bildirimler alabiliyorsak, eğitimli bir yöneticiye ihtiyacımız olmayabilir. Kısaca, iyi bir ekibin desteğiyle kendi kendimize de öğrenebiliriz.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Bir başka açıdan da değerlendirme yapabilmek mümkün: şirkete çok sayıda yeni mezun mu katılıyor, yoksa biz birkaç kişiden birisi miyiz? İki farklı ihtimal var.
Benzer kariyer aşamasında çok sayıda kişinin olması, şirketin bu seviyeden makul beklentilere sahip olacağı ve benzer zorluklardan geçen akranlara sahip olacağımız anlamına gelir. Ancak iyi ya da kötü, onların performansıyla karşılaştırıldığımız bir durumda olacağız. Eğer azınlıktaysak, belki de çoğunluk bizi hızla ileriye çekecek ya da kendimizi yalnız hissedeceğiz. Beklentileri belirlemek daha da zorlaşabilir, bu da yine bir avantaj veya dezavantaj olabilir.
5. Konum
İşimizi seçerken, iş yerinin konumunu da göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Önce şehir mi yoksa önce iş mi seçilir sorusunun cevabı beklentilerimize göre değişebilir. Yaşanacak yer, hayat pahalılığı, maaşımızla giderlerimizi karşılayıp karşılayamayacağımız ya da en basit şekilde büyük/küçük şehir insanı olup olmadığımıza karar vermemiz gerek.
Günde üç saati işe gelip giderken harcamak pek de mantıklı olmayabilir fakat bazılarımız için şehirde yaşamak çok heyecan verici olabiliyor 😀 Burada örneği direkt ben ve çok sevdiğim arkadaşım Yiğit Kemal Ağaç üzerinden vermek istiyorum 💜 Onun hayalindeki yaşam doğanın içerisinde, iş yerine çok vakit harcamadan ulaşabildiği, şehirden uzak, denize yakın ve çok daha sakinken; benim için yaşam şehrin tam içindedir. Bir yerden başka bir yere koşturmak, günü geç bitirmek, ara sokaklarda yürürken tanıdıklara göz kırpmak, duvarlarda şehrin kalbinin attığını hissetmek, denizi hep göremesem de yakınımda olduğunu bilmek, bazen de öfkeli kalabalığın bir parçası olmak… -Beyza
Konumu seçtikten sonra, orada biraz uzunca bir süre kalmamız da bize çeşitli açılardan yarar sağlayacaktır. Örneğin, iş değiştirme sürecindeyken çevremizdeki insanların etkisi büyük olacaktır çünkü sohbet ederken kendi aramızda çeşitli fırsatları paylaşabiliyoruz. Başka bir şirkete geçen arkadaşımız çalıştığı yerden memnun kalıp bunu paylaşıyorsa, orası için de şansımızı deneyebiliriz. Bizimle bunları paylaşan insanlar çevremizde olduğu için, konum da değişmeyecektir.
Kendimizi nerede rahat hissediyorsak orada iş bulmaya çalışmamız çok daha mantıklı, bir noktada kök salmak, bağlantılarımızı orada kurmak, hayatımızı orada inşa etmek anlamına geliyor çünkü.
6. Ne kadar çalışmamız gerek vs. biz ne kadar çalışmak istiyoruz?
Maksimum etki yaratmak ve fark edilmek için çok çalışmanın yerini hiçbir şey tutamaz, evet ama hepimizin de bir kapasitesi ya da çalışmak istediği sınırlı saatler vardır. Bu nedenle kaç saat çalışmamız gerektiğine değil kaç saat çalışabileceğimize odaklanmamız gerekir.
Tüm sınırlarımızı silip işi kimliğimiz haline getirmemiz pek de doğru değil. Ekibimizin ortalamasından %20 daha fazla çalışmamız önerilebilir. Yani haftada 50 saat çalışabileceğimizi düşünüyorsak, insanların yaklaşık 40 saat çalıştığı bir şirket bulmaya çalışabiliriz. Eğer 60 saatten fazla çalışabiliyorsak, kendimizi en çalışkan akranlarımızdan bile daha iyi performans gösteren nadir şirketlerden birinde bulabiliriz.
7. İlk günden “perfect fit” vs. burada ne kadar bir süre çalışmalıyım?
Artık iş süreleri on ya da on beş yıl ile değil iki ya da üç yıl ile ölçülüyor. Bir yerde çalışmaya başlayıp hayatımızı orada geçirmeye karar vermiyoruz genellikle. Bu nedenle bir yerde ne kadar kalacağımıza dair net bir planımızın olması işleri çok daha kolaylaştıracaktır. Mevcut işimizde gelişmeye devam ediyorsak ve bu bizi tatmin ediyorsa orada kalmak mantıklı. Fakat bazı süreleri kendimize hedef olarak belirleyip arada sırada kontrolleri gerçekleştirmekte fayda var.
1. ve 2. yıllar: İşler gerçekten kötü gitmediği sürece herhangi bir işte en az iki yıl geçirmeyi hedefleyebiliriz çünkü zaten yeni bir ortama alışmak, oraya ayak uydurmak en az beş altı ayımızı alabilir. İkinci yılın sonunda beklentilerimizi, şimdiye kadar öğrendiklerimizi ve zorlandığımız konuları gözden geçirip devam/tamam kararı verebiliriz.
2. ve 4. yıllar: İkinci yılın sonunda “ben burada bi’ iki yıl daha kalabilir miyim?” sorusunun cevabını bulmamız gerek. Bundan sonra atacağımız adımlar bizi yöneticiliğe götürebileceğinden, işimizden keyif alıyor, gelişime devam ediyor ve artık daha fazla sorumluluk alabileceğimizi biliyorsak devam. Ancak bunlar ufukta görünmüyorsa, “thank you, next!”
3. yıl ve sonrası: Bu kadar süre kalabilmiş olmak bile büyük bir başarı. Bundan sonrası için iki yılda bir değil, her yıl değerlendirme yapmak daha iyi bir seçenek olabilir. İlerlediğimizden, daha fazla sorumluluk aldığımızdan ve bunların bize hem maddi hem de manevi olarak geri döndüğünden eminsek, yine devam diyebiliriz. Tam aksinde ise, arkamızdan el sallarlar.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki işimizi terk etmek için birçok nedenimiz olabilir, önemli olan içinde bulunduğumuz durumu olabildiğince tarafsız değerlendirmeye çalışmak. Hatta bizi iyi tanıyan yakınlarımızdan veya geçmişteki çalışma arkadaşlarımızdan da görüşlerini alabiliriz.
Bu süreç boyunca birçok şey yolunda gitse de sonuçta yapacağımız değişiklik hayatımızı birçok alanda az ya da çok etkileyecektir. Zor olabilir ama en azından öğreniyoruz. Herkese bu süreçte başarılar vee bol şanslar!
Bizim Duyduklarımız, Sizin Duymanızı İstediklerimiz
Öne Çıkan İş İlanları
Zone Out
Bu hafta çok severek takip ettiğim bir başka bülteni tanıtmak istedim sizlere: 20’lik!
Aklımıza gelebilecek birçok konuda mail kutumuzda haftalık yer bulan 20’lik, kendisini: “20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten” olarak tanımlıyor. Yasmin Güleç tarafından başlatılan yayın, şimdi çeşitli konuklarıyla son hız devam ediyor.
Gerçekten de 20’lik birisi olarak diğer 20’likleri dinlemek, sorunlarımızın çokça ortak, zevklerimizin oldukça çeşitli olduğunu görmek bana çok keyif veriyor. Ayrıca, üretim süreçlerimde bana çokça ilham verdiklerini de söyleyebilirim! Çok tatlı tasarımları ve illüstrasyonları da beni ayrı bir noktadan daha yakalıyor 💜
“20’lik”in çokça eğlenceli ve bolca renkli dünyasına her hafta konuk olmak isterseniz buradan, Instagram’dan takip etmek isterseniz de buradan tık tıkk!
Bir sonraki bültende görüşmek üzere! Herkes kendine iyi baksın, zira bizim bizden başka kimsemiz yok, çok sevgiler.
-Beyza
Kariyer Z’nin destekçileri arasına katılabilirsiniz!
Topluluğumuzda (çok yakında) ve e-posta bültenimizde yer alan içeriklerin tamamı genç yetenekler için ücretsiz olarak hazırlanmaktadır.
Bizi desteklemek isterseniz bunun birkaç yolu var:
Herhangi bir yorumunuz, geri bildiriminiz varsa veya bizimle iletişime geçmek istiyorsanız bize buradan ulaşabilirsiniz. Abone olduğunuz için teşekkürler.
LinkedIn | Twitter | Instagram | Newsletter